Paris'te 48 saat


Geçenlerde okuduğum Ian Littlewood’un Paris kitabındaki bir tanımlama çok hoşuma gitti. “Paris bize ikinci el olarak ulaşır. Çoğumuz önceden birilerinden Paris’i dinlemiş, birinin gözüyle gezmişizdir. O yüzden onu gördüğümüzde zaten kafamızda bir Paris vardır”

İşte bu yüzden bir sürü arkadaşımda hayal kırıklığı yarattığını duymuşumdur Paris’in. “Nesi romantik, çok pis, çok kalabalık” gibi bir sürü eleştiri yapılır. Tarih boyunca nice büyük aşklara, savaşlara ve devrimlere ev sahipliği yapmıştır oysa ki. Neresine baksanız izlerini bulursunuz. Ama nasıl baktığınıza bağlı. Paris’in tadına bir iki günde varmak zor. Sunduğu onca güzelliğe bu zaman az. Zaten yapılması gereken turistik aktiviteler var. Eyfel’in önünde fotoğraf çektirmeden dönülmeyeceğine göre...

Paris’te üç ay yaşamış ve çeşitli defalar gitmiş biri olarak sınırlı sürede Paris’in tadını nasıl çıkartabilirsiniz anlatmaya çalışacağım. Keşke daha fazla vaktiniz olsa detaylara girebilsek, ama madem az zamanınız var ve ilk kez gidiyorsunuz buyurun öneriler:

Öncelike otel yeri seçimi çok önemli. Bence Arc de Triumph’a kolay ulaşabileceğiniz her hangi bir oteli seçebilirsiniz. Wagram ve Tilsit Caddelerinde bolca otel var. Her bütçeye ve zevke uygun. Arc de Triump (Etoile) şehrin en merkezi noktasıdır. Pek çok cadde burada kesişir. Başta Şanzelize (Champ Elysees gibi karmaşık bir şekilde yazılıyor ama ben Türkçe yazacağım) olmak üzere. Burada ayrıca metronun ana hatlarının kesişme durağı da var. Size en lazım olan 1. Hat, sarı hat. Bu hat Notre Damme’dan, Louvre’a kadar gerekli tüm yerlere götürür sizi. Seine nehrine paralel uzanıyor da diyebiliriz. Hava güzelse yürüyün. Şanzelize markaların arz-ı endam ettiği geniş kaldırımlarıyla oldukça ticari bir cadde. Burada birşey yiyip içmenizi önermem.  Belki La Duree’den makaron alıp atıştırabilirsiniz. Aşağı inerken sağ kanatta kalır. Ya da karşısındaki Paul’den sandviç ve tatlılar atıştırabilirsiniz.





Şanzelize’den sağa uzanan caddelerden biri Avenue Montaigne. Burada ünlü Fransız markalarının butikleri, meşhur Plaza Athene Oteli’ni görebilirsiniz. Elit ve şık bir cadde. Şanzelize karmaşasından sonra iyi gelir. Caddenin sonunda Seine Nehri’ne ulaşacaksınız. Burada köşedeki kafede birşeyler içerken Eyfel Kulesi’nin güzel manzarasını seyredebilirsiniz. Güzel bir mevsimde geceleri burası çok güzel olur. Saat başı Eyfel’de ışıklı gösterisi olduğundan mesela gece 10’da burada birşeyler içmek güzel bir fikir olabilir. Eyfel’e daha yakından bakmak isterseniz tam bu meydandaki istasyondan metroya binin ve iki durak sonra Trocadero Meydanı’nda inin. Eyfel’le karşı karşıyasınız...

Yine aynı meydandan binilen Bateau Mouche’la nehirde tenke gezintisi Paris’te hemen yapılması gerekenlerin başında gelir. Bu gezide Eyfel’i, Notre Damme’ı, Louvre’u gayet yakından görüp bol bol resim çekersiniz.  Paris’in en görkemli köprülerinin de altından geçeceksiniz.

Louvre en az bir gününüzü alacak dev bir müze. Kısa bir seyahatte gitmenizi tavsiye etmem. Ama mutlaka müze görmek isterseniz tam karşısındaki  Orsay da iddialı empresyonist ressamlar seçkisi ile sizi mutlu edecektir. Van Gough, Renoir, Gaugin’in en bilindik tablolarını bu müzede görmek mümkün. Eski tren garı olan binanın kendisi de oldukça etkileyici. Modern sanatla ilgiliyseniz de Pompidou'yu tercih edebilirsiniz. Kapısında Zidane'ın kafa atma heykeli ile sizi karşılayan bu çılgın binanın teras katındaki Georges da es geçilmemesi gereken havalı bir restoran.

Orsay’dan yola dümdüz devam edin. Nehir kenarında antikacılar ve ressamlara göz atın. Birazdan Pont Neuf köprüsünde olacaksınız. Bu köprü hem uzun hem de üzerinde geçtiği ada itibariyle çok özel bir köprü. Nehir üzerinde iki ada var. Bunlardan büyük olanı Ile de la Cite. Üzerinde efsanvei Notre Damme kilisesi var. Tekne turunda kilisenin hem önünü hem de arkasını görmüş olacaksınız. Şimdi içine girebilirsiniz (ücretsiz) ya da kulelerine çıkabilirsiniz. (Şahane bir manzarası var)

Adanın arkasına geçerseniz köprüyle diğer küçük adaya Ile Saint Louis’e ulaşacaksınız. Bu adada metro istasyonu yok. Kalabalıklar ve gürültü yok. Daracık sokaklarında küçük dükkanlar, butikler ve kafeler var.  Pek bilindik bir yer değildir ama görmeden dönmeyin derim.

Birinci gününün sonunda bunları yapıp bitirdiyseniz şanslısınız. Eğer hala vaktiniz varsa buyrun St Germain’e. Yoksa sabah yola buradan başlayın.

St. Germain bölgesi kafler, restoranlar, mağazalar, ara sokaklarındaki hip butikleriyle Şanzelize’de görmeyi umduğunuz şeyi size verebilir. Cafe de Flore ve Cafe Deux Magots iki karşılıklı köşede birer klasik. Bir zamanlar o masada Hemingway, Picasso veya James Joyce’un kahve içtiğini bilmek çok değişik bir haz.


Paris’te illa ki yapılması gerekenlerden biri Montemarte Tepesi ziyareti. Paris’in en tepe noktası, ihtişamlı Sacre Coeur Kilisesi ve ara sokaklardaki ressamları ile filmlerde gördüğünüz Paris’i vaad ediyor. Buraya önce metro, sonra da finikülerle ulaşabilirsiniz. Ya da gözünüz yiyorsa merdivenleri çıkabilirsiniz. Merdivenlere oturup Paris’te gün batımını izlemek çok zevkli. Paris’in en turistik yeri olduğu için yeme içme için çok tavsiye edilebilecek bir tarafı yok ama Paris’e ilk defa gidiyorsanız görmeniz lazım.

Şimdi birkaç ipucu:

Ulaşım: Havaalanı ve şehir içi ulaşım için metroyu kullanabilirsiniz. Sadece Paris içinde metro kullanacaksanız 2 zone için geçerli biletleri kullabilirsiniz. Tek geçişlik biletler pahalı olacaktır. 10’lu tek geçiş bileti (adı karne/carnet) ya da kalacağınız gün sayısı kadar mesela 3 günlük çok geçişli bilet daha ekonomik olur. RATP mobil uygulamasını kullanabilirsiniz. Paris’te taksi zor bulunur. Parisliler her şey için metroyu kullanırlar.
Yemek: Şanzelize dışındaki  her yere gidebilirsiniz... Kafelerin önünde formule (başlanıç, ana yemek ve tatlıdan oluşan yemek seti) seçenekleri yazıldır. Hepsi menülerini kapılarında asarlar. Bakmaya çekinmeyin. Türk turistlerlerin damak zevkine hitap eden Cafe de Paris soslu antrikotu  tadabilirsiniz. Bunu yapan en iyi mekanlardan biri Şanzelize’den sapacğınız Rue Marbeuf’teki Le Relais de l’Entrecote. Bizdeki İskender gibi sadece tek tür yemek servis eder. Öğlen ve akşam servisi vardır. Ara saatlerde kapalı olur. Önünde uzun kuyruklar olur. Ama hardal soslu eti nefistir. Sandviçle geçiştirmek için şehrin pek çok noktasındaki Paul’un geniş seçeneklerinden faydalanabilirsiniz. Eğer amacınız gezmek değil yemek ise; Michelin rehberinde en çok restoranı olan şehir Paris'tesiniz. Cep telefonu uygulamasından faydalanabilirsiniz. 

Alışveriş: Amaç alışverişse, hava yağmurluysa bu işin vahası La Fayette’tir. Yüzlerde marka ve seçenek tek çatı altında. Yeme içme, market, giyim akla gelecek herşey var. Ama  burası saatlerinizi alacak. Dikkat edin. Avenue Ternes hem yerel hem uluslarası markaların butiklerini bulabileceğiniz, Etoile’e de yakın iyi bir seçenek. Turist dolu Şanzelize karmaşasındansa çok yakınındaki bu cadde gayet işinizi görür. Gitmişken bu caddedeki DaDa bistro’da birşeyler yiyip içebilir, Paris’in mahalle ortamında girebilirsiniz.

Bon voyage...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Mersin'i şehir olarak yaşamak

B Yüzü Şarkılarım

Kebapsız Adana