Türkiye’nin kültür mozaiği Hatay


Hep görmek istediğim iki şehir vardı Türkiye'de. Biri Mardin diğeri Hatay. Güvenlik sorunları, uzaklık gibi bahanelerle kırk yaşımdan sonra kısmet oldu ikisi de. Mardin'e tekrar dönmek üzere henüz bir kez gitsem de, bu yazıyı kaleme almadan önce Hatay'a onlarca kez gittim. Onlarca gidilmemiş yılın açığını kapattım. Bu gidişlerin yarıdan fazlası iş için olsa da, her seferinde İskenderun'dan tırmanıp bir anda yemyeşil, uçsuz bucaksız Amik Ovası gözümün önüne serilince ilk seferki gibi heyecanlanıyorum.

Hatay ilahi bir coğrafya. Dinler ve kültürler buluşması. İlk Hristiyanlar bu topraklara sığınmış, Anadaolu'da ilk cami burada kurulmuş. Klişe tabiriyle kilise çanlarının ve ezan seslerinin birbirine karıştığı, havranın camiye komşu olduğu topraklar buralar. Amik Ovası, Hristiyanlara göre kıyamet kopmadan önce bir Kıyamet Savaşı (Armageddon) cereyan edeceği yer.Hatta bugün Suriye'de olan biteni Armageddon olarak yorumlayanlar var. 

Bu bereketli ovadan Antakya şehir merkezine yaklaştıkça kentteki eskilik ve bakımsızlık dikkat çekiyor. Nihayet şehre girince Asi Nehri ferahlatıyor insanı. Lübnan'dan doğup Türkiye'den denize dökülen, güneyden kuzeye, yani ters yönde aktığı için de adına Asi denen nehir şehrin şah damarı gibi.

En son Burcu, Emre ve Önder'in kanına girip Hatay'a getirdik


Helenistik dönemde yüzbinleri bulan nüfusu ile Roma ve İskenderiye'den sonra en büyük şehirlerden biriymiş Antochia yani Antakya. Ve o dönem sütunlu bir cadde olduğu rivayet edilen; dünyanın ilk aydınlatılmış caddesi olan Kurtuluş Caddesi bugün Fransız Arap mimarisi ile yapılmış gösterişli ama bakımsız binaları, kollarınızı açıp bir duvardan diğerine değebileceğiniz daracık sokakları, camileri, kiliseleri ve havrasıyla eşsiz bir görsel şölen sunuyor. Adeta zamanda bir yolculuğa çıkıyor ve 1800'lerin sonuna ışınlanıyorsunuz.



Türkiye'ye, cumhuriyetin ilanından tam 16 yıl sonra 1939'da dahil olmuş Hatay. Yakın dönem tarihi şöyle:
Birinci dünya savaşından sonra Fransızlar Suriye'yi himayelerine alıyorlar; Hatay da Suriye'nin bir parçası olarak kalıyor. Fransızlar ekonomik krizle birlikte 1930'larda tüm dünyada sömürgelerinden çekilirken Suriye'ye de bağımsızlığını veriyorlar. O dönemde Türkiye ile masaya oturup Hatay'ın bağımsız bir ülke olmasına karar veriliyor. 1938'de kurulan Hatay Cumhuriyeti kısa bir süre sonra seçimle Türkiye'ye dahil oluyor. Bu dönemde Türkiye'ye dahil olmak istemeyip Afrika'dan Güney Amerika'ya kadar pek çok yere göç edenler olmuş. Hataylı bir arkadaşımızın kuzenleri Venezuela'da yaşıyor mesela. Kalan halkın Türkleşmesi için Karadeniz'den çok sayıda aile yerleştirilmiş bu şehre. Ama Hatay kendine has özel kimliğini her daim muhafaza etmeye çalışmış. Burayı diğer Türkiye şehirlerinden farklı kılan da bu etnik kimliklerin hala yaşatılıyor olması. Hatay diliyle, yemekleriyle ve kültürüyle bir Türk-Arap sentezi.

Hatay özünü, benliğini muhafaza edip aynı zamanda Türkiye'nin bir parçası, en Cumhuriyetçi şehirlerden biri olmayı becerebilmiş bir yer. Kurtuluş Caddesi'nde yürürken, işini saygıyla sevgiyle yapan terzisinden kasabına herkesin yüzünde görebilirsiniz bunu.

Kurtuluş Caddesi Roma dönemindeki görkemini bugün de koruyabilecekken çok önemli bir fırsat kaçırılıyor. Yıkık dökük binalar bir elden geçse burası bugün de dünyanın en kıymetli caddelerinden biri olabilecek güzellikte. Yapılan bir kaç butik otel ve restoranda bu umudu yakalıyor insan.

Tarihi Affan Kahvesi

Cadde üzerindeki Affan Kahvesi yıllara meydan okuyan en klasik mekanlardan biri. Bu yorgun ama hala gösterişli kahvehane 1911'de inşa edilen iki katlı taş bir binada yer alıyor. Bulunduğu mahallenin Arapça adından isini alan Affan Kahvesi (Türkçe'de yiğit demek) bir asırdır mahallenin buluşma noktası. Arka bahçesinde turistler fotoğraf çekerken ön tarafta çoğunluğu yaşlı bir müdavim kitlesi gazete okuyup kahvesini yudumluyor. Bu bölgede kahveler çoğunlukla çay bardağında içiliyor ve koyu kahve denen kaynatılarak elde edilen bir pişirme yöntemiyle servis ediliyor. Bölgeye özel bir tatlı olan Haytalı (muhallebi, gül suyu ve dondurmadan oluşuyor) en iyi burada yapılıyor.

Yine aynı bölgede yer alan Sveyska Restoran da bir tür müze. Sveyska Arapça'da Küçük Çarşı demekmiş. 1944 yılında Abbud Mizraki yaptırmış bu binayı. Kendisi ölünce eşi Milo, Amerika'ya yerleşmiş. 2005 yılında bu bina Hatay ve Suriye lezzetlerini modern bir şekilde sunan bir restorana dönüşmüş. O dönemde Marsilya'dan getirilen yer karolarını da korumaya çalışıp aslına özgün restore etmişler. Geçen yıl yeniden elden geçirilen restoran bir süre kapalı kaldıktan sonra geçen ay tekrar kapılarını açtı.

Kıymeti bilinen binalardan biri de sabun fabrikası olarak bir asır hizmet veren binadan yaratılan enfes Savon Otel. Binadaki sabun kokusu, hoş dekorasyonu ve avlusu ile Hatay'a yakışan bir tesis.

Savon Otel'in avlusu

Kurtuluş Caddesi'nde  nice Sveyska ve Savon'lar yaratılabilecek malzeme var ama maalesef binaların çoğu bakımsız. Kafanızı çevirdiğiniz her köşe inanılmaz fotoğraf kareleri vadediyor. Zenginler Mahallesi denen bölgede eski evleri elden geçirip kafeler yapmışlar. La Mistik, Fora gibi özgün mekanlar gençlerle dolup taşıyor. 




İbadethaneler

St Pierre, Hz. İsa'ya ilk inananlardan. İsa'ya yapılan zulümden kaçıp Hatay'da bir mağarada tarihin ilk kiliselerinden birini kurmuş. Bugün kötü bir restorasyonla fazlasıyla yeni görünen bu kilise  Katolikler için hac noktalarından biri.

İsa'ya ilk inanan Hataylı Habib-i Neccar İslam'da da bir evliya olarak kabul ediliyor. 638 yılında Hz. Ömer devrinde Müslümanlar tarafından feth edilen Hatay'da Anadolu'nun ilk camisi yapılmış ve ilk Hristiyanlardan biri olan Habib-i Neccar'ın ismi bu camiye verilmiş. Kurtuluş Caddesi üzerinde, depremler nedeniyle defalarca yıkılıp yeninden yapılan bu caminde İsa'nın ilk havarilerinden Yunus (Pavlus), Yahya (Yuhanna) ve Habib-i Neccar'ın türbeleri de var. Ayrıca Hatay'ın sırtını yasladığı dağlara da Habi-i Neccar ismi verilmiş. Bir Hristiyan'ın mezarı bir camide bulunuyor ve Müslümanlar onu ziyaret edip dua ediyorlar. Gerçekten eşine az rastlanır bir durum.

Şehirdeki pek çok cami, kilise, havra arasında dikkat çekici olan biri de Protestan Kilisesi. Bir dönem Fransız bankası, ardından konsolosluk sonra da kilise olan bina 2000 yılında Güney Koreli Kwong Lim Metodist Protestan Kilisesi tarafından alınmış. Kapısında Korece, Türkçe ve İngilizce olarak kilise hakkında bilgiler yer alıyor.

Kurluluş Caddesi'ndeki Sarımıye Camii, komşusu katolik kilisesi (1852'de Abdülmecit izni ile yaptırılmış) karşısındaki havra gibi pek çok ibadethaneyi ziyaret etmek isteyeceksiniz.

Nehrin kıyısındaki Ulu Cami dikdörtgen formu, turunç ağaçlarıyla dolu bahçesi, gösterişsiz ama incelikli taş işçiliği ile huzur verici bir mekan.


İlçeler


Eğer Antakya merkeze Adana üzerinen gelirseniz Hatay'ın önemli iki ilçesini de görmek şansınız var. İlki bir sahil kasabası olan Payas. Mimar Sinan tarafından inşa edilen Türkiye'nin en büyük kervansarayını 1565 yılında Sokollu Mehmet Paşa yaptırmış. Payas'tan deniz yolu ile Hicaz'a giden hacı adaylarının konakladığı, aynı zamanda bir eğitim merkezi olan bu kompleks bugün de canlı tutuluyor.

Biraz daha ileride Türkiye'nin en kalkınmış ilçelerinden biri olan İskenderun var. Payas ve İskenderun arasında Türkiye'nin en büyük demirçelik tesislerinden geçerken bir tür sanayi şehri çirkinliği rahatsız etse de İskenderun şehir merkezi, geniş kaldırımları, tarihi binaları ve huzurlu sahili ile bunun tam tersi bir görüntü ile karşılıyor sizi. Türkiye'de Merkez Bankası şubesi olan tek ilçe olan İskenderun'un ekonomik olarak kalkınmış bir yer olduğu hemen belli oluyor. İzmir ve Mersin'i andıran ama onlardan daha güzel bir sahili var İskenderun'un. Sahilin başında Müryel Makzume'nin (Jehan Barbur'un annesi) Cafe Flör'üne giderseniz Fransız etkili menüsü ve şık dekorasyonu ile çok özel bir mekana geldiğinizi fark edeceksiniz. 1942'de açılan ve hala tıklım tıklım dolu olan Petek Pastanesi ise İskenderun'a gelmek için başlı başına bir sebep olabilir.


Sizi Pera ya da St Germain'e gitmiş gibi hissettirecek dekorasyonu ve onlarca çeşit pastası olan Petek'in enteresan bir hikayesi var. Çamlıhemşinli Hasan Usta, pastacılık mesleğini geliştirmek için 1900'lerin başında Rusya'ya gider. Devrimden sonra kendini İran'da bulur. Burada pastalarının şöhreti şaha kadar çıkmışken yine politik karışıklıklardan İskenderun'a gelirler. Pastalardaki başarıları bir yana künefe ve baklavaları da çok özeldir. Konu yemekten açılmışken İskenderun'da bir aile işletmesi olan Liman Çöp Şiş'in şişte kebap ve ciğerini de tatmanızı ısrarla tavsiye ederim.

Hatay'ın en enteresan ilçelerinden biri de Samandağ. Türkiye'nin en güney noktasındaki bu sahil kasabası 120 bin nüfusu ile çok geniş bir alana yayılıyor. Upuzun ve geniş kumsalına rağmen bir sahil şehrine hiç benzemiyor. Oldukça eski ve sıradan görünümün altında inanılmaz bir kültürel zenginlik var. Türkiye gibi değil sanki. Bir dönem ÖDP'den belediye başkanı seçecek kadar da farklı düşünen bir halkı var. Tam bir kültürler harmanı. İlçenin çok yakınındaki Vakıflı, nüfusun tamamının Ermeni olduğu bir köy, hemen ilerisindeki Hıdırbey Köyü'nde ise Hz Musa tarafından ekildiğine inanılan Musa ağacı var. Sahil şeridindeki Titus Tüneli 2000 yıl önce elle kazılmış bir su tüneli. Gezmeye doyamayacağınız inanılmaz bir coğrafya burası.
Arsuz sahili

Hatay'ın sayfiye yeri Arsuz bu şehrin dokusundan oldukça farklı bir sahil kasabası. Genellikle İstanbul veya yurt dışında yaşayan levantenlerin yazlık evlerine ev sahipliği yapan Arsuz'un ince kumlu plajı Güney Akdeniz'in en güzel sahillerinden biri. Arsuz çayının denize birleştiği noktada akarsu üzerindeki çok güzel restoranlar var. Sezon uzun sürdüğü için sonbaharda daha keyifli oluyor.

Yeme İçme
Hatay bence Türkiye'de fiyat-kalite anlamında Türkiye'nin en iyisi. Sofralar inanılmaz zengin. Her restoranda en az 20 çeşit meze, en az 10 çeşit ara sıcak ve onlarca et türü var. Ben şimdiye kadar defalarca gittim, büyük küçük bir sürü yerde yemek yedim ve lezzet açısından hiç hayal kırıklığına uğramadım. Şık mekanlar olarak Konak, Sveyka, Avlu ve Ala başı çekiyorlar. Kuzey Tepe bölgesinde devasa restoranlar var. Maho, Muhtarın Yeri, Çınarlatı hiç biri sizi yanıltmaz. Bu kadar donanmış masalara gelen hesaba da şaşırırsınız.
Hatay'ın klasik lezzetlerinden tepsi kebabı en iyi Kapalıçarşı'daki Pöç'te yenir. Kapalıçarşı'da kasaplara gider ve siparişinizi verirsiniz. Onlar hazırlar ve komşuları olan bir fırına pişirime gönderir ve size ikram ederler. Esnaf dayanışması inanılmazdır.
Hatay demek künefe demek. Restoranların hemen hepsinde künefe servisi var. Kapalıçarşı'daki Çınar meşhurdur. İskenderun'a giderseniz Petek de bence en iyi künefe adreslerinden biridir.

Müzeler
Antakya Müzesi geçen yıl yeni binasına taşındı. Buraya iki saat kadar ayırmanızı öneririm. Millattan önce döneme ait heykeller, Roma dönemine ait mozaikler insanı kendinden alıyor. Mozaiklerin sergilenme şekli oldukça başarılı. Ayrıca Tıbbi ve Aromatik Bitkiler Müzesi de ilginizi çekebilir.

Yaz ayları havası ağır olabilir, onun dışında her mevsim keyifle gezilebilir Hatay. Mayıs'ın bu şehir için en güzel aylardan biri olduğunu düşünüyorum. Memleketin bu nadide köşesini tanımak için geç kalmayın.

Yorumlar

  1. Gitmiş kadar oldum, ellerinize sağlık Hayati Bey,

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Mersin'i şehir olarak yaşamak

B Yüzü Şarkılarım

Kebapsız Adana