Tadına doyum olmayan Kopenhag
Kopenhag'daki Noma, beş kez üst üste dünyanın en iyi restoranı seçilerek kırılması zor bir rekora imza attı. Noma 2016'da kapandı. Ama orada yetişen pek çok şef kendi mekanlarını açarak Kopenhag'ı sadece Danimarka'nın değil gastronominin başkenti yaptılar.
Michelin aplikasyonunu Kopenhag’da çalıştırdığınızda 500 metre çapınızda size en az dört beş restoran öneriyor.
Noma 2.0 versiyonu ile yeni bir lokasyonda yeniden açıldı. Bir de Alchemist var onun peşinden gelen. Her ikisi de rezervasyonlarını üç ayda bir kez alıyorlar ve bir kaç dakika içinde sonraki üç ayın rezervasyonu doluyor. Geçen kış vizyona giren Bir Tutam Açlık filminini izlediyseniz Kopenhag'daki restoranlar arasındaki rekabet hakkında fikriniz olmuştur.
Kopenhag'ı bir çekim noktası haline getiren ve diğer Kuzey Avrupa şehirlerlerinden ayıran en önemli özelliği bu. Ve tabii sürekli haber olan, Danimarka halkının dünyanın en mutlu insanları olması meselesi var.
Yıllar önce Legoland için gittiğimiz Danimarka'ya bu kez yeni lezzetler peşinde koşmaya gittik. Ve gerçekten mutlu olup olmadıklarına bakmaya... Evet pasaport memurundan çöpçüsüne herkes mutlu. Şehir oldukça sofistike. Herkes ama herkes iyi İngilizce konuşuyor, kaliteli bir hayatları var ama bunu sağlayabilmek için kadın erkek herkes çalışıp üretiyor. Ülkelerinde politik sorunlar yok denecek kadar az. İşsizlik sigortaları çok kapsamlı, öğrenci bursları aykık 850 Avro civarında. Onlar mutlu olmasın da kim olsun?
Ama tüm bu güzellik ve refahın arkasında bir disiplin var. Bu düzenin bozulmasını kimse riske etmek istemiyor. Hatta bu düzen takıntısının garip sonuçlarından biri de geçen yıllarda basında çokça yer almıştı. Hayvanat bahçesinde yeterince zürafa olduğu için 18 aylık bir zürafayı kesmeye karar verdiler. Üstelik bunu halka açık bir şekilde yaptılar. Çoluk çocuk izlemeye gittiler zürafanın kesilişini.
Bir tarafta hala monarşi ile yönetilen, Grönland'ı ve Faroe Adaları'nı sömürgeleri arasında tutan bir ülke olduğu gerçeği; diğer tarafta halkın arasında yaşayan prensle sabah spor yapabilecek kadar medeni bir kültür.
Kopenhag bir başkent olmak için değişik bir lokasyon. Danimarka'nın kuzey doğusunda ve bir ada parçası üzerinde, ülkede uç bir noktada. İsveç'e çok yakın. Malmö'ye trenle yarım saat mesafede. Ama stratejik bir noktada. Zira Baltık Denizi'ne giden tüm gemiler buradan geçiyor. O yüzden de yüzyıllardır denizcilerin ana uğrak noktalarından. Vikinglerin izlerini bulabileceğiniz, Kopenhag'ın en çok görünen fotoğrafı da eski liman bölgesi Nyhavn'a ait. Kanallar üzerine kurulu bir şehir olan Kopenhag'da en bilinen ve turistik nokta da burası. Havaalanından metro ile tam da bu noktaya direkt gelinebiliyor. Burada yan yana renkli evler ve Viking'lerden kalmış gibi görünen gemilerin arasında bir tane önemli bina var. 17 numaralı sarı bina tarihte bilinen ilk dövmeci. 150 yıldır gemicilere dövmeler yapan bu dükkanın en meşhur müşterisi Danimarka Kralı IX Fredrik. 1951 yılında bir dergiye dövmeleriyle üstsüz bir fotoğraf çektiren kral, tarihin en "cool" krallarından biri olarak anılıyor. 

Nyhvan'dan kalkan teknelerle şehirde kanal turu yapmak mümkün. Zaten aşırı kalabalık olduğu için insan bir an önce gerekli fotoğrafları çekip buradan ayrılmak istiyor. Biz Ağustos ayında Kopenhag'da olmanın getirdiği şansla pırıl pırıl harika bir havada gezdik şehri.
Yine ana meydana yakın ve trafiğe kapalı Stroget caddesi şehrin en kalabalık noktalarından. Bilindik uluslararası markaların mağazalarının olduğu bu cadde yerine civarda iki alternatif cadde daha var. Bredgade ev sahiliği yaptığı çeşitli galeriler ve kafelerle oldukça güzel vakit geçrilebilecek bir yer. Üstelik Design Museum Denmark da bu cadde üzerinde. Yeri gelmişken tasarım bu şehrin alametifarikası. Danimarkalılar soğuk hava koşullarından dolayı vakitlerinin çoğunu evde geçirdikleri için dekorasyona önem veriyorlar. Şehirde birbirinden güzel ev tasarım ürünleri mağazaları var. Sayısız koltuk, abajur, ev tekstili mağazası ve tasarım atölyesi bulmak mümkün.
Ama tasarım ve yaratıcılık sadece dekorasyonla sınırlı değil. Benim hissetiğim, ekonomik kaygıların düşük, eğitim seviyesinin yüksek ve özgür düşüncenin bu kadar baskın olduğu bir yerde zaten yaratacılık için de ortam gayet uygun görünüyor. Bu yüzden resim, heykel, sinema her alanda özgün eserler ortaya koyuyor Danimarkalı sanatçılar.
Sanat galerileri sınırlı saatlerde açık. Hepsini gezmek mümkün olmadı ama dışından da bakıp aşık olduğumuz pek çok mekan vardı.
Danimarka modern sanat müzerleri açısından da bir cennet. Kopenhag'ın biraz dışında yer alan Lousiana ve şehir merkezindeki Contemporary Copenhagen en meşhurları.
Kopenhag'a bizim gibi güzel bir havada denk gelirseniz yapılabilecek en güzel şeyse yürümek. Bağımsız bir organizasyon olan Free Walking Tour ile daha önce farklı şehirlerde tecrüblerimiz olmuştu. Kopenhag'da da bu ücretsiz, gönüllülük esası ile çalışan turlardan ikisine katıldık. İlk turumuz 2,5 saatlik şehir merkezi turuydu. Rehberimiz Laura, Romanya'dan eğitim için beş yıl önce gelmiş. Bir yabancının gözünden şehri ve yaşam tarzını tanımak oldukça keyifli. Bir gün önce önünde fotoğraf çektiğimiz binalar artık rehberimizin anlatımı ile daha anlamlı hale geliyorlar.
Gezmesi keyifli diğer bir cadde de Kompagnistrade. Burada hem tasarım mağazaları hem de yerel tatları tadabileceğiniz birbirinden güzel kafeler var. Danimarkalılar fırın ve pastacalık işinde dünya çapında bir üne sahipler. Ama bu konuda kendilerini geliştirmelerinin enteresan bir hikayesi var. 1850'de Danimarkalı fırıncılar grev yaptığında şehre Viyana'dan fırıncılar gelmiş. Yaptıkları pasta ve ekmekler çok beğenilince artık onların tarzı kabul görmüş. İngilizce "Danish" olarak anılan pastaların Danca adı "wienerbroad" yani Viyana ekmeği. Avuturyalılar’a göre biraz daha şekerli ve tatlı yaptıkları söyleniyor.
Kopenhag'da yenilmesi gereken şeylerin başında smorrebrod geliyor. Genelde çavdar ekmeği üzerine yapılan bir tür açık sandviç bu. Üzerine konular malzemelerle sanat yapıyorlar. Michelin rehberine de giren Norrlyst bu işin ustalarından. Mantarlı, balıklı, etli türleri var. Üzerine koyduklar taze otlarla her birini bir tabloya çeviriyorlar.
Başta da söylediğim gibi burası bir şef restoranları cenneti. Her köşede özel bir restoran var. Michelin'in kırmızı tabelasını bu kadar çok gördüğüm bir Avrupa kenti hiç olmamıştı. Ama Kopenhag'da en çok deniz mahsullerini beğendiğimi söyleyebilirim. İstiridyeler, midyeler, kalkan balıkları hepsi çok lezzetli ve fiyatları Danimarka standartlarına göre makul sayılabilir.
Kopenhag'da yaşamış tarihte ünlü kişilerden biri Andersen. Masalları ile ünlü Andersen'in Küçük Deniz Kızı masalına ithafen yapılan, deniz kıyısında bir kaya üzerine konan heykel, turistlerin akın akın gittikleri ve hayal kırıklığına uğrayıp döndükleri bir eser. Zira adı üstünde "küçük" yani gerçekten küçük. Üstelik bulunduğu nokta merkeze biraz ters. Dünyada hayalkırıklığı yaratan eserlerde iki numarada olduğu söylenen (bir numara Brüksel'deki işeyen çocuk) denizkızını biz de tekne gezisi sırasında gördük.
İkinci yürüyüş noktamız Christianshavn. Amsterdam'dan ilham alınarak kurulan bu ada, zaman içerisinde biraz denize doğru çöktüğü için, eski binalarda pencerelerin aynı hizada olmadığını görmek mümkün. Jules Vernes'in Dünyanın Merkezine Yolculuk kitabına da ilham olan kule burada hala tüm ihtişamı ile duruyor. Dar ve dik merdivenlerini çıkabilenleri harika bir Kopenhag manzarası bekliyor. Açık havalarda buradan İsveç de görünebiliyor diyor rehberler. Burada deniz kıyısında pek çok restoran, açık alanda dinlenme yerleri ve parklar var. Adanın turistler açısından ilgi çekici tarafı ise Christiania bölgesi. Hipilerin bağımsız bir alan kurduğu bu yerde yaşayanların kendi kanunları, eğitim sistemleri ve ekonomik bağımsızlıkları var. Ziyaretçilerin de gezip görebildiği ama fotoğraf çekemediği bölge bence pek ilgi çekici değil. Ben yine Kopenhag'ın mütevazi görünümlü nezih sokaklarını tercih ederim.
Danimarka'da 2030'da nakit para kullanımı bitecek. Şu anda bile pek çok noktada sadece kredi kartı ile ödeme kabul ediliyor. Hatta tur rehberimiz de bahşişleri cep telekonundaki bir aplikasyon sayesinde temassız kredi kartı ile topladı. Herkes vergisini son kuruşuna kadar ödüyor. Bu da başka bir medeniyet seviyesi elbette.
Daha önce üç yıl burada yaşayan bir arkadaşıma neden döndüğünü sordum. Zira bize şehir oldukça yaşanır görünüyordu. Arkadaşım, şehirde yılda toplam 15 gün güneş olduğunu, benim seyahatimin bu tarihe denk geldiği için dondurucu Kopenhag soğuğunu tecrübe etmediğimi söyledi. Bu şehrin gerçek mevsimi kış. O yüzden de şehri bir de kışın görmek gerek. Tekrar görüşmek üzere Kopenhag.
Öneriler Listesi
Sabah Kahvaltısı İçin
- Kalaset harika bir brunch için mutlaka gidilmeli
- Şehrin her yerinde bulunan Joe & Juice zinciri meyve suları ve sandviçleriyle güne başlamak için ideal
- Danimarka pastaları için Hart Bageri
- Zincir restoran Lagkagehuest'in lezzetleri standart ama kaliteli
Balık Restoranları
- Kodbyens Fiskebar
- Fishmarket
Mahalle Mekanı
- Cafe Bla Time (Duvarlarındaki tablolar için bile gidilebilir)
Michelin Önerileri ve Yıldızlılar
- Marv & Ben
- Barabba
- Norrlyst
- Restorant Barr (eskiden Noma'nın olduğu yere açılmış)
Gitmeden önce izlemeli:
- Smagen af sult (Bir tutam açlık)
- Dayanabilirseniz eğer Lars Von Trier'in tüm filmleri
Hayaticiğim, Tadı damağımda kalan nir yazı oldu.Kalemine sağlık
YanıtlaSilHer zamanki gibi su gibi akan, orada olma isteği veren zarif bir yazı. Geçmişte 2 gün geçirmiştim bu şehirde, sayende ıskaladığım şeyler olduğunu fark ettim. Umarım yolum yine düşer.
YanıtlaSilSon yorumun sahibi : Acar Ataseven :)
YanıtlaSil