Bir kış masalı: Kars
Orhan Pamuk 2002'nin ilk günlerinde "Kar" isimli romanını yayımlayınca çok konuşulmuş, Kars şehri üzerinden verdiği siyasi mesajlarla gündemi uzun süre meşgul etmişti. Ben de kitabı ilk baskısından okumuş, çok beğenmiştim. Kitaptan Kars hakkında aklımda kalan şey, baş kahraman şair Ka'nın şehri ne kadar kasvetli ve mutsuz bulduğu üzerineydi. O yüzden Kars'ı görmeyi hiç gündememime almamıştım. 20'lerinin sonunda, iyi işi olan her beyaz yaka gibi ben de ilk fırsatta Avrupa şehirlerini turluyor, Amsterdam, Paris, Londra'ya gitmeyi yurdun ücra köşelerinden daha cazip buluyordum. Hem yaşça olgunlaşmak, hem de ülkedeki turizm konusundaki atılım benim gibi pek çok gezgini yurtiçi rotalara yöneltti. (Euro'nun 30 TL'yi geçmesinin konuyla bir alakası yok...)
Doğu Ekspresi tren hattının yeniden canlandırılması, trenin son durağı Kars'ı da turistik bir çekim noktası haline getirdi. Orhan Pamuk'un Ka'sının şiirlerinde yerden yere vurduğu Kars'ı görünce duygularım karıştı. Benim gibi kışın gidenler için Kars gri ve kasvetli bir şehir; çok da soğuk. Mutsuzsan daha da mutsuz olabilirsin burada. Bu doğru. Ama bir o kadar da farklı bir şehir. Türkiye'nin onlarca şehrini gördüm. Burası hiçbirine benzemiyor. Bir Türk şehrinden çok bir Rus şehri gibi. 1878'den başlayıp, birinci dünya savaşına kadar Rus egemenliğinde olan Kars klasik Türk şehir yapılaşmasından oldukça farklı.
Sadece Rus etkisinden bahsetmek haksızlık olur. Zengin bir kültürel birikimi var Kars'ın. Tarih boyunca pek çok uygarlığa ev sahipliği yapmış. Ortodoks Ermeniler'in mimari eserleri, Selçuklu ve Osmanlı döneminde kendi inançlarına göre yeniden şekillendirilmiş. Şehir Osmanlı'da Kars Kalesi etekleri ve Kars Çayı arasındaki tepelikte konuşlanırken, Ruslar ovaya yepyeni bir şehir inşa etmişler. Baltık kıyılarındaki Beyaz Rusya'daki mimariden esinlenerek bazalt taşlardan az katlı binaları birbirine dikey olarak planladıkları caddelere dizmişler. Bu gri renkli binalar, ve muntazam kent planı; Kars'ı özel yapıyor. Türkiye'deki ilk şehir planlaması örneği olan bu şehirde birbirine paralel dört cadde ve onları dik kesen dört caddenin oluşturduğu onaltı blok var. Hayranlık verici bir düzen var.
Cumhuriyet Dönemi'nden başlayarak 90'lara kadar bu binaların bazıları yıkılmış ve yerlerine sevimsiz apartmanlar dikilmiş. Bazıları terk edilmiş durumda. Ama güzel olan o ki, turizm hamlesi ile beraber bu binalardan ayakta kalanlar teker teker yenilenerek hayata kazandırılıyor. Otel olarak kullanılan çok güzel taş binalar var şehirde. Bu taş binaların çoğu iki, nadiren de üç katlı. Pencereleri soğuktan korunmak için nispeten küçük ama içeri doğru genişlediği için bina içleri karanlık değil. Hayranlık verici bir ısıtma sistemi var binaların içinde.
Düzgün ve geniş kaldırımları ve estetik taş binaların arasında şehri gezerken bir kış masalındaymış hissini yaşatıyor size.
![]() |
12 Havariler'deki görevli |
Kars'ta nehrin kenarında ve kalenin eteklerinde konuşlanan Katerina Sarayı Oteli'nde kaldık. Eski bir Rus binası olan otel, yakın tarihte elden geçirilerek hizmete girmiş. Hemen yanında yine benzer bir mimari ile inşa edilmiş konservatuar binası var. Otelimizin huzurlu bahçesinden çıkıp nehrin kenarından, hamamlar bölgesinden ve taş köprüden geçerek Kars'ın en bilinen meydanlarından birine ulaşıyoruz. Kalenin eteklerindeki Harakani Türbesi, Ulucami ve Oniki Havariler Kilisesi bu meydana bakıyor. Gürcü Krallığı tarafından 10. yüzyılda yaptırılan Oniki Havariler Kilisesi, kümbet tarzında, bazalt taşından, küçük ama heybetli bir bina. Tarih boyunca çeşitli kez kiliseden camiye ve tam tersine çevrilen bina bugün bir cami olarak kullanılıyor. Güvenlik görevlisi oldukça ilgili, tarihe, anlatmaya meraklı. En iyi fotoğrafların da nasıl çekildiğini biliyor. İşini bu kadar severek yapan insanlarla karşılaşmak bizi çok mutlu ediyor. Yavaş yavaş Kars'ın derinliklerine doğru gitmeye başlıyoruz. Rehberimiz Oğuzhan kışları Kars'ta yaşıyor. Turistlerin ilgisinin artmasından dolayı artık kış aylarında burada çok işi olduğundan sezonluk olarak Kars'ı mesken tuttuğunu anlattı. Kars'ta belediyeden, valiliğe, il sağlık müdürlüğüne, neredeyse tüm kamu kurumları tarihi Rus binalarında. Gösterişten uzak ama bir o kadar da göz alıcı güzellikteki bu binalar artık iyi korunuyor. Zaman içinde boyanmış olanlar restorasyonla orijinal renklerine döndürülüyor. Fakat Kars bu kadar, bütün caddeler bir noktada birleşiyor ve dönüp dolaşup aynı yere geliyorsunuz. O yüzden de orijinal adı Faik Bey Caddesi olan anna caddeye yerel halk "mecburiyet caddesi" diyor. Çünkü mecburen yollar sizi buraya getiriyor. Kars'ta AVM yok. Alışveriş için gerekli şeylerin hepsi bu caddede.
Ama Oğuzhan'ın bize bir sürprizi var. Okuduğum hiç bir gezi rehberinde karşıma çıkmayan Melekli Ev. Alt katta Yemen Kahvesi yazan bina içine girip köhne görünen üst katına çıktığınıza bir gizli güzellik karşılıyor sizi. Muhteşem tavan ve duvar süslemeleri olan bu eski evde her şey 100 küsür yıl öncesinde kalmış gibi. Oldukça bakımsız ve eski. Bu hali onu da hüzünlü ve etkileyici yapıyor.
![]() |
Melekli Ev'in büyülü atmosferi |
Kars'taki son durağımız daha havaalından gelirken bizi güzelliği ile vuran Fethiye Camii. İki kubbesi yıkılmasına rağmen gösterişini koruyan bu diktörtgen planlı ibadethane 19. yüzyıl sonunda kilise olarak inşa edilmiş, Cumhuriyet döneminde spor salonuna çevrilmiş, 1984'te iki minare eklenerek camiye dönüşmüş. İçi geçirdiği bu değişimlerden sonra oldukça sade kalmış. Bindiğimiz taksinin şoförü gençliğinde burada spor müsabakaları seyredermiş. Bize gösterdiği bazı eski fotoğraflarda, bugün sevimsiz apartman olan yerlerde bir zamanlar gösterişli kiliseler olduğunu söyleyip eski günleri hasretle anıyor.
Nerede kalınır, ne yenir? Kars'ta konaklama ve yeme içme konusunda oldukça fazla seçenek var. Restoranların pek çoğunda akordeon eşliğinde Azari müzikleri ve ardından Kafkas dansları gösterileri oluyor. Kaz Evi, internette en popüler olan mekan olarak köşe başını tutuyor. Gastrokars ise, İpekhanım Çiftliği'ne ait bir işletme. Hem canlı müziği hem yemekleri oldukça özenli. Mekanların isimleri genelde Rus yazarlar veya onların roman kahramalarına ait. Puşkin Restoran (ki gayet güzel bir mekan), Dostoyevski Kafe gibi. Restoranlarda meşhur Kars kazını tadabilirsiniz. Kaz Evi'nde ayrıca kaz ciğeri (Fransızların meşhur Foiei Gras'ı) de servis ediliyor. Ben Kars yemeklerinden en çok pitiyi beğendim. Adı pek sade olsa da kendisi gösterişli. Kuzu incik, nohut, zerdeçal, lavaş üzerine servis edilen sulu bir yemek. Sunumu da farklı. Bize tavsiye edilen Hanımeli ve Hanedan restoranlarını deneme fırsatımız olmadı ama mönüler aşağı yukarı aynı gibi görünüyor. Komşu şehir Erzurum'un tescilli lezzeti cağ kebabını burada iyi yapan mekanlar olduğunu da unutmayın. Kars'ın her yeri şarküterilerle dolu. Uluslararası üne sahip Kars gravyeri, türlü türlü peynir, tereyağı ve bal, vitrinlerden adeta "beni al" diye bağırıyor. Gravyer yapımı için İngiliz aktris Joanna Lumley'in belgeseline bir göz atmalısınız.
Kar's Otel, Orhan Pamuk'u ağırladığı için oldukça meşhur olmuş. Merkezi bir noktada eski bir Rus evi. Yine popüler otellerden Cheltikov da gösterişli bir Rus binası. Dedeman da yakın geçmişte Kars merkezinde butik otel açtı. Otel yatırımların çoğunluğu yeni olduğu için tesisler oldukça bakımlı. Biz Katerina Sarayı'ndan oldukça memnun kaldık. Zaten binanın güzelliği ve yerinden bahsetmiştim. Otelin sahipleri ve tüm çalışanları çok misafirperver. Gece bahçede ateşler yakıldı ve Kafkas gecesi düzenlendi. Tüm otel çalışanları misafirlerle şarkı söyleyip dans ettiler.
Ani Antik Kenti
Kars'a gelenlerin yapması gereken iki rutin "görevi" var. Çıldır Gölü'ne gidip buzda atların çektiği kızakla gezmek ve Ani Antik Kenti'ni ziyaret etmek. Maalesef göl donmadığı için biz Çıldır'ı bu seferlik pas geçtik. Ani'ye bol bol vakit ayırdık ve hakkıyla gezdik. Ani'den genelde Ani Harabeler'i diye söz ediliyor ama harabe demek bana haksızlık gibi geldi. Elbette dev bir antik kentten geriye kalanlar sınırlı ama hakkıyla gezip geniş alandaki tüm binalara gittiğinizde görebileceklerinizin oldukça büyülü olduğu konusunda hem fikir olacağız.
Ani, Kars'a 40 km kadar mesafede. Düz ve rahat bir yolu var. Arpaçay ve Alacasu Vadiler'ine hakim yüksek bir tepe üzerine kurulmuş heybetli duvarlarla korunan bir kent. Ermenistan sınırının tam ucunda. İpek Yolu'nun Anadolu'ya açılan kapısı olduğu için hep istila edilmek istenmiş. Binlerce yıldır, pek çok uygarlığa ev sahiliği yapmış. MÖ 1200'lere ait izlerin bulunduğu kentte, Urartular'dan sonra Ermeni İmparatorlukları kurulmuş. MS 900'lerin sonunda kentin nüfusu 100 binlere ulaşmış. O günlerden kalan en önemli eserlerden Dikran Honentez Kilise'nin duvarları zengin Fresklerle bezeli. Hristiyanlığı benimseyen en eski uluslardan olan Ermeni ve Gürcü sanatçıların yaptığı tahmin edilen duvar resimleri iki farkı temayı anlatıyor. Biri İsa'nın hayatı diğeri de Ermeniler'in hristiyanlığa geçişi. Görsellerin çoğu üzerinden geçen bin yıla rağmen net bir şekilde görülebiliyor.
Antik kentte bulunduğu rivayet edilen 40 ibadethaneden bugün geriye yedi tanesi kalmış. Kimisi bütün, kimisi yıkık olarak. Kimi ilk günkü gibi kilise kimi de cami. Bu eserlere bakınca Ermenilerin taş işçiliğindeki ustalığını okumak, sonradan tüm Orta Anadolu'da görülecek Selçuklu mimarisinin kaynağını görmek mümkün. Buradaki Ermeni şapelleri ve Kayseri'deki Selçuklu kümbetleri birbirine o kadar benziyor ki...
Biz Ani'yi soğuk ama pırıl pırıl, rüzgarsız bir havada gezdik. Rehberimiz Kars'ta kışın uçak seferlerinin ne kadar sorunlu olduğunu, iyi zamanda geldiğimizi söyledi. Kışın uçuşlar bazen yoldayen rota değişitirip Trabzon ya da Iğdır'a inebiliyor diye anlattı ki biz de bunu tecrübe ettik. Pazar günü tatlı tatlı kar yağmaya başladı. Biz bir heves fotoğraflar çektirirken, kar azaldı. Havaalanına gittiğimizde uçağımızın iptal olduğunu, gelen uçağın da Trabzon'a indiğini öğrendik. Kars'ın bizi bırakmaya niyeti yoktu. Bir gece de THY'nin misafir olarak Kars'ta kalıp, bir gün önceden aklımızda kalan restoranlara gitme şansını bulduk. Elimizde gravyerler, ballar, eriştelerle İstanbul'a döndüğümüzde Kars'tan aklımızda bir kar küresi içinde sıkışmış güzel bir şehir kaldı. Bir bahar günü yeniden bu topraklara dönme hayaliyle Kars'la vedalaştık.
NOT:
Kars'ta Malakan'larla ilgili hikayetler duyacağınız için, önceden bu konuyu araştırmanızı öneririm. Ayrıca Tarık Akan ve Şerife Sezer'in oynadığı Deli Deli Olma filmi bu konuda yapılmış çok güzel bir yapım. Filmin bir diğer özelliği Tarık Akan'ın son kez oyuncu olarak karşımıza çıktığı film olması.
Kars yolunda okuma önerilerim: Elbette Orhan Pamuk'tan Kars, ve Puşkin'den Erzurum Yolculuğu
Kars ı sayende gezdim. 🤗 Emeğine sağlık kuzum👏👏👏
YanıtlaSilSakin,huzurlu,lezzetlerle bezenmiş,düzenli ve sanat kokan bir masal okudum sizden..Hiç gitmedim ama daha önce merak uyandırmayan bu isim nice hazineler barındıyormuş.Umarım bir gün güzel fırsatlarla yolum düşer.Dilerim bir kibritçi kız yoktur,varsa da sıcacık sarıp yeni bir masal yazarız.Selamlar ve sevgiler tüm ailenize
YanıtlaSilGülnihan GEZER
SilDoğu ekspresi çok büyük bir hayalimdi.En yakın zamanda gideceğim inşallah ve senin bilgilerinden faydalanacağım teşekkürler.
YanıtlaSil