Orada bir Haiti var uzakta
Karayipler deyince akla güneş, kumsallar ve palmiye ağaçları geliyor. Herkes mutlu, hep dans, hep eğlence.... Hepsi birbirinden egzotik bu ada ülkelerinin içinde bir tanesi var ki kuzey yarım kürenin en fakir ülkesi: Haiti
Tarihi boyunca pek çok dramatik olaya sahne olan Haiti, en son 2010'da ada büyük bir depremle sarsıldı. Yüzbinlerce kişi öldü ya da kayboldu. Zaten iktidar kavgaları, açlık ve sefaletle mücadele eden, 11 milyon nüfuslu bu ülke, temiz su bulmakta da zorlanır hale geldi. O günden beri gün yüzü görmeyen Haiti'nin devlet başkanın geçen yıl öldürülmesi ülkedeki durumu daha da dramatik hale getirdi.
Haiti'nin aynı adayı paylaştığı komşu ülkesi Dominik Cumhuriyeti, Survivor yarışmalarına ev sahipliği yapıp turizmle şenleniyorken Haiti nasıl bu durumda olabiliyor peki? Tarihine biraz baktığımızda görüyoruz ki Haiti'nin köleliğe karşı devrim yapan ilk ülke olması, maalesef "gelişmiş" ülkeler tarafından ezilmesine neden olmuş.
Peki nereden esti de ben hiç görmediğim bilmediğim bu Karayip adası ülkesi hakkında yazıyorum. Belki adından dolayıdır. Ufak bir iki harf oynatmasıyla adaş olabileceğimiz bu ülke ile ilk bilgilerim, Fransız sömürgesi ada ülkelerin müzikleri hakkında bir katalog hazırlarken karşıma çıktı. Bu eğlenceli müziklerin yapıldığı adada aslında ne kadar dramatik hayatlar yaşandığını biraz araştırınca öğrendim.
İngiliz oyuncu Joanna Lumley çok başarılı bir gezi programı yapıyor. Türkiye'de Bloomberg TV'nin de haftasonları yayımladığı bu belgesel de Joanna bir coğrafyayı baştan sona geziyor. Diğer gezi programlarından önemli bir farklı oldukça samimi bir içeriği olması, yerel insanların evlerini ziyaret edip onlarla sohbet etmesi. Geçenlerde yayımlanan bölümde Karayipler'i gezen Joanna bir bölümü Haiti'ye ayrımıştı. Gördüklerim çok üzücüydü ve Hayati'nin Haiti defterini açma vakti gelmişti.
Kolombo, Amerika'yı keşfettiğinde bu adaya da ayak basmış. Ada daha sonra Afrika Amerika arasındaki köle ticaretinin önemli duraklarından biri haline gelmiş. 17.yüzyılda Fransızlar'ın istilasına uğrayan ada bir Fransız sömürgesi haline gelmiş. Ada bugün de yarı Fransızca konuşur durumda. Başkentin adı da Port-au-Prince (prens limanı) Fransızca bir isim.
18. yüzyılın sounda Fransız Devrimi'nin etkileri Haiti'ye ulaştı ve köleliğin sona erdiren ilk ülke oldu Haiti. 1804'te de bağımsızlığını ilan etti. Daha sonra adaya gelen Fransız köle tüccarları haklarını talep ettiler ve Haiti'den kölelerin bağımsızlığına karşılık 90 milyon Frank talep ettiler. Bugünün parası ile 22 milyar dolara denk gelen bir boçtu bu ve Haiti 1947'ye kadar bu borcu ödemeye çalıştı. Sonrasında 1957'den 86'ya kadar Duvalier Ailesi'nin despot rejimi ile yönetilen ülke bitme noktasına geldi.
Tabii tüm bunların arkasında komşusu ABD'nin Haiti'nin bağımsızlığını tanımaması da yatıyor.
Şu anda temiz su bile bulamayan Haiti'de, turistik yolcu gemileri için bir liman ve su parkı işletmesi var. Bu "rüya" alanın gerçek Haiti ile hiç bir ilgisi yok. Tel örgülerin arkasında bambaşka bir dünya var.
Geçen yıl Temmuz ayında medyada sıradan bir haber gibi paylaşılan ve bir süre sonra unutulan olay ise Haiti Devlet Başkanı Moise'nin evinde öldürülmesiydi. 53 yaşındaki başkanın öldürülmesinin arkasındaki sır perdesi aralanmadan ülke yeniden bir krize doğru sürüklendi.
Tüm bu dramatik olaylara rağmen adanın müziği tam da güneşin ve denizin sıcaklığını taşıyan cinsten. Afrika ve Karayipler'in tüm renklerini barındıran Haiti'nin en önemli müzik aklımı "compas". Gitar ağırlıklı "Twoubadaou" müziği de bir o kadar kıvrak ve renkli.
Yarıdan fazlası açlık sınırının altıda yaşayan Haitililer ise kaderlerine mahkum tek mutluluğu müzikte ve dans etmekte buluyorlar.
Yorumlar
Yorum Gönder