Bursa'nın İtalyan Kuzeni: Torino

Dağ eteğinde bir ovada kurulu, kafelerinde kestane şekeri satılıyor ve şehirde Fiat otomobil fabrikası var. Sanki Bursa'yı tarif eden üç özellik İtalya'nın kuzeyindeki Torino'yu da anlatıyor. Alpler'in eteklerinde İsviçre sınırına çok yakın bu şehir İtalya ve İsviçre'nin en iyi özelliklerinin kesişim kümesi gibi. İsviçre kadar elit, İtalya kadar canlı.

Tarih boyunca soylu Savoy Ailesi'nin hüküm sürmesi ile her türlü zenginliğe ulaşmış, bu vesileyle de ekonomik refah düzeyi oldukça yüksek bir şehir olmayı başarmış. Dünyaya mal olmuş farklı sektörlerdeki markaların da doğduğu kent: Otomobilde Fiat, kahvede Lavazza, çikolatada Ferrero gibi...
Milano'ya 1,5 saat mesafede olduğu için biraz gözardı edilen bir şehir. Bu noktada da İstanbul'la yakınlığı ile hep gölgede kalmış olan Bursa ile yine benziyor. 
Bir başka benzer yönleri de Torino'nun İtalya Krallığı'nın ilk başkenti olması ama bu başkentliğin kısa sürmesi. Tıpkı Bursa'nın Osmanlı'nın ilk başkenti olması gibi...

Bursa göçlerle birlikte çok deforme olup nüfus patlaması yaşarken Torino bir milyon bile olmayan nüfusu ile bir sanayi şehri olmasına rağmen orijinalliğinden hiç bir şey kaybetmemiş.  
Bizim ailecek Torino'ya gitmemiz aslında çok bilinçli bir tercih değildi. THY'nin yeni seferler koyması ve biletlerin çok ucuz olmasıyla, "hadi bir gidelim görelim" kararıydı. Şimdi de "iyi ki gitmişiz" diyorum. 

Torino, İtalya'nın Roma, Venedik, Floransa gibi turistik noktarlarından biri değil. Şehirde çok turist var ve bunlar ağırlıklı olarak yerli turistler. Çünkü Torino'nun İtalyanlar için de çok farklı bir müze seçkisi var. Ayrıca da iki iddialı futbol takımı: Juventus ve Torino. 

Müzeler Şehri

Savoy Ailesi burada hüküm sürdüğü yüzyıllar boyunca dünyanın her yerinden Torino'ya tarihi eserler taşımışlar. Mesela Tarsus'tan getirildiği tahmin edilen İsa'nın kefeni burada bir kilisede sergileniyor. Ayrıca, Mısır'dakilerden daha fazla eser barındıran bir Mısır Müzesi var. En az iki üç saat ayırmanız gereken şaşırtıcı güzellikteki bir müze bu. Mole Antonelliana Kulesi ve kulenin altındaki sinema müzesi da ilginç mimarisi ve dünya sinemasından seçkileriyle tüm sinemaseverlerin keyif alacağı başka bir güzel mekan. Araba meraklıları için ise Mauto otomobil müzesinde dünyanın her yerinden 80 farklı markanın orijinal 200 aracı sergileniyor. Şehrin önemli markalarından Lavazza da bir kahve müzesiyle şehri renklendiriyor. 

İlginç olan ise tüm bu müzelerde hemen hemen hiç İngilizce tur olmaması. Hepsi dolu, hepsinde İngilizce yönlendirmeler var ama uluslararası turistlere göre planlanmamış. 
Po nehri boyunca uzanan bu güzel şehirde dev parklar, özellikle de Parco del Valentino devasa bir açık hava yaşam alanı olmuş. Biz gitmedik ama Alp Dağları'ndaki Superga ve ona ulaşmak için kullanılan antik tren yolculuğunun da çok keyifli olduğu, özellikle kış aylarında manzarının harika olduğunu duyduk. 

Piedmont Mutfağı

Torino'nun merkezi olduğu Piedmont Bölgesi'nin mutfağı İtalya'nın genelinden farklı, belki biraz Fransızlar'a yakın, bir mutfağı var. Michelin yıldızlısından en mütevazısına kadar hiç bir yerde kötü yemek yok. Piedmont'un kendine has bir mutfağında öne çıkanlar şöyle: 

Hemen hemen her restoranda yemekler Vitello Tonnato ile başlıyor. Dilimlenmiş soğuk dana etinin, ton balığı ile tatlandırılmasıyla hazırlanan bir tabak bu. Acciughe al Verde ise ançuvez balığı ve yeşilliklerle yapılmış sosuyla sunuluyor. Battuta di Fassona'ya bu bölgenin tartarı denilebilir. Çiğ et ve çiğ yumurtanın bu kadar lezzetli olabileceği aklıma gelmezdi. Tajarin, spagetti'den daha ince bir makarna türü ve tüm restoranlarda bulunuyor. Lezzetinin sırrı bir kilo içinde en az 30 yumurta sarısı olması. Agnolotti del Plin ise Piedmont'un etli mantısı. Tüm bunları yedikten sonra genelde et ağırlıklı bir ana yemek geliyor. 
Bu bölgenin kendine has tatlısı Bunet ve yazının başında bahsettiğim kestane şekeri geliyor. Yemeği bir fincan Lavazza kahve ile taçlandırıyorsunuz. 

Yemeklerde değil ama kahve molalarında tatmanız gereken bir diğer Torino klasiği de Bicerin adı verilen kahve. Espresso, sıcak çikolata ve krema ile hazırlanan, küçük cam fincanlarda servis edilen bu içecek bana göre biraz fazla tatlı olmasına rağmen, kararında bir büyüklükte servis edildiğinden yürüyüş molalarında güzel bir enerji veriyor. Caffe Al Bicerin'in önündeki kuyrukta beklemek istemezseniz, bu kahveyi en keyifle içebileceğiniz mekan da Farmacia Del Cambio. Tarihi bir eczane/kafe olan bu mekan şehrin en hareketli meydanlarından birinden konuşlanmış durumda. 
Şehrin en güzel meydanlarından birinde konumlanan Piolada Cianci tüm bu bahsi geçen yemeklerin 2 ila 8 euro gibi komik fiyatlarla servis edildiği capcanlı bir mekan. Burası çok dolu ve yer bulamadıysanız üzülmeyin, çaprazındaki Host Bistro da şahane bence. Başka bir mekan ararken tesadüfen girdiğimiz The Loft Bistro da iyi hizmeti ve sakin nezih mekanı ve muhteşem tabakları ile en aklımızda kalan lokanta oldu. Turistik olmadığı için mekanlar kalite/fiyat dengesi açısından çok iyidi. 

Bence Torino gezginler listesine girmesi gereken bir yer. Po Nehri'ne bakan en geniş meydanlardan birinde konuşlanan Porto di Savona'da bir kahve içerken "iyi ki gelmişim" diyeceksiniz. 




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

B Yüzü Şarkıları Vol.2

Mersin'i şehir olarak yaşamak

Kebapsız Adana