Kayıtlar

Bursa'nın İtalyan Kuzeni: Torino

Resim
Dağ eteğinde bir ovada kurulu, kafelerinde kestane şekeri satılıyor ve şehirde Fiat otomobil fabrikası var. Sanki Bursa'yı tarif eden üç özellik İtalya'nın kuzeyindeki Torino'yu da anlatıyor. Alpler'in eteklerinde İsviçre sınırına çok yakın bu şehir İtalya ve İsviçre'nin en iyi özelliklerinin kesişim kümesi gibi. İsviçre kadar elit, İtalya kadar canlı. Tarih boyunca soylu Savoy Ailesi 'nin hüküm sürmesi ile her türlü zenginliğe ulaşmış, bu vesileyle de ekonomik refah düzeyi oldukça yüksek bir şehir olmayı başarmış. Dünyaya mal olmuş farklı sektörlerdeki markaların da doğduğu kent: Otomobilde Fiat, kahvede Lavazza, çikolatada Ferrero gibi... Milano'ya 1,5 saat mesafede olduğu için biraz gözardı edilen bir şehir. Bu noktada da İstanbul'la yakınlığı ile hep gölgede kalmış olan Bursa ile yine benziyor.  Bir başka benzer yönleri de Torino'nun İtalya Krallığı'nın ilk başkenti olması ama bu başkentliğin kısa sürmesi. Tıpkı Bursa'nın Osmanlı'nın ...

Orada bir Haiti var uzakta

Resim
Karayipler deyince akla güneş, kumsallar ve palmiye ağaçları geliyor. Herkes mutlu, hep dans, hep eğlence.... Hepsi birbirinden egzotik bu ada ülkelerinin içinde bir tanesi var ki kuzey yarım kürenin en fakir ülkesi: Haiti  Tarihi boyunca pek çok dramatik olaya sahne olan Haiti, en son 2010'da ada büyük bir depremle sarsıldı. Yüzbinlerce kişi öldü ya da kayboldu. Zaten iktidar kavgaları, açlık ve sefaletle mücadele eden, 11 milyon nüfuslu bu ülke, temiz su bulmakta da zorlanır hale geldi. O günden beri gün yüzü görmeyen Haiti'nin devlet başkanın geçen yıl öldürülmesi ülkedeki durumu daha da dramatik hale getirdi.  Haiti'nin  aynı adayı paylaştığı komşu ülkesi Dominik Cumhuriyeti, Survivor yarışmalarına ev sahipliği yapıp turizmle şenleniyorken Haiti nasıl bu durumda olabiliyor peki? Tarihine biraz baktığımızda görüyoruz ki Haiti'nin köleliğe karşı devrim yapan ilk ülke olması, maalesef "gelişmiş" ülkeler tarafından ezilmesine neden olmuş. Peki nereden esti de ...

B Yüzü Şarkılarım

Resim
Tek şarkı ile meşhur olmak bugüne ait bir olgu değil. 1950'lerde 60'larda 45'lik plaklarda tek bir şarkı ile meşhur olunabiliyordu.  Ama bugüne göre teknik olarak şöyle bir fark vardı: 45'lik plakların A ve B yüzleri olduğundan "esas şarkı"nın bir de B yüzüne bir eşlikçi bulmak gerekiyordu. Bazen aynı şarkının enstürmantal versiyonu ile B yüzü geçiştiriliyor, bazen de sanatçı asla hit olamayacağını bildiği ama kendi sevdiği bir şarkıya yer veriyordu.  Sonra long play'ler; ardından da 80'lerde kasetler icat olunca şarkıcılar için de ortalama 10 şarkılık bir albüm yapmak şart oldu. Plakların yerini alan kasetler arabalarda rahatça dinlenebiliyor, walkman gibi müthiş bir icat sayesinde yürürken bile müziğine yanında taşımak mümkün olabiliyordu. Kasetlerin şöyle kötü bir tarafı vardı; sevdiğin şarkı kasetin B yüzünde ortalarda bir yerdeyse oraya kadar kaseti başa ya da sona sarman gerekirdi. O da önce pilini, sonra sabrını tüketen bir şeydi. O yüzden de hi...

Bir kış masalı: Kars

Resim
Orhan Pamuk 2002'nin ilk günlerinde "Kar" isimli romanını yayımlayınca çok konuşulmuş, Kars şehri üzerinden verdiği siyasi mesajlarla gündemi uzun süre meşgul etmişti. Ben de kitabı ilk baskısından okumuş, çok beğenmiştim.  Kitaptan Kars hakkında aklımda kalan şey, baş kahraman şair Ka'nın şehri ne kadar kasvetli ve mutsuz bulduğu üzerineydi. O yüzden Kars'ı görmeyi hiç gündememime almamıştım. 20'lerinin sonunda, iyi işi olan her beyaz yaka gibi ben de ilk fırsatta Avrupa şehirlerini turluyor, Amsterdam, Paris, Londra'ya gitmeyi yurdun ücra köşelerinden daha cazip buluyordum. Hem yaşça olgunlaşmak, hem de ülkedeki turizm konusundaki atılım benim gibi pek çok gezgini yurtiçi rotalara yöneltti. (Euro'nun 30 TL'yi geçmesinin konuyla bir alakası yok...) Doğu Ekspresi tren hattının yeniden canlandırılması, trenin son durağı Kars'ı da turistik bir çekim noktası haline getirdi. Orhan Pamuk'un Ka'sının şiirlerinde yerden yere vurduğu Kars'ı...

Biz geldik komşu

Resim
Geçenlerde Instagram'da gezinirken caz şarkıcısı Gregory Porter'ın Atina'da antik tiyatroda vereceği konseri gördüm. "Kadife sesli" bu adamı bir antik tiyatroda izlemek olağanüstü bir şey olmalı diye düşündüm. Bilet fiyatları gayet makul. Atina şurası... Aldım biletleri. O arada baktım ki çevremde Atina'ya gitmeyen bir ben kalmışım. İki günlük bir Atina gezisi Gregory Porter konseri ile taçlandı.  Atina'ya uçmak kolay. Bir saat sonra oradasınız. Havaalanından şehir merkezine metro ile ulaşmak mümkün. Şehirde güzel bir metro ağı var. Gerçi saatleri tutarsız. Düzen konuda İstanbul'dan daha kötü olduğunu söyleyebilirim. Aslında trafik kurallarına uyma, toplu taşıma gibi pek çok konuda bir Avrupa şehrinden çok bir Türk şehri gibi Atina.  Biz mevsim olarak Atina'yı gezmek için geç kalmışız. Haziran sonu, artık Atina'da gün içi sıcaklar turistliklik geziler için uygun değil. O yüzden öğleden sonraları otele dönmemiz, günde bir kaç kez duş almamız ger...

Kısmetse olur...

Resim
Uzun süredir hayranı olduğunuz bir ünlü, bir gün pat diye karşınıza çıksa ona ilk önce hangi soruyu sorardınız? Ben muhtemelen heyecandan bir şey soramaz o anı mahvederdim. Böyle bir anın olmasına ramak kalmıştı bu hafta. Benim yaşımdaki arkadaşlarımın belki hatırlayacağı şarkıcı Belinda Carlisle, Türkiye turundaydı. Turist olarak geldiği İstanbul'da Galata'nın arka sokaklarından videolar paylaştığında ben de az önce oralardan geçmiştim. Belki yanımdan geçecekti. "Ah Belinda" diyecektim ona "ne şarkılar yapmışsın. 30 yıl geçti, ben hala onları ilk günkü gibi severek dinliyorum" Ama bu buluşma olmadı.  Sonra baktım Belinda Kapadokya'ya gitmiş. Sonra Nemrut, Göbeklitepe, Efes... Derken yine İstanbul'da. Türkiye'ye hayran kaldığını paylaştığı her fotoğrafa yazmış. Daha yeni depremden çıkmış bölgelere gitmeye hiç endişe duymamış.  Dün de Instagram'da sevdiği beş albümü paylaşmış. Ben de  bu paylaşıma yorum olarak "ilk beşimde senin Runaway ...

Aşk için ölmeli, aşk o zaman aşk

Resim
Çocukluğumdan aklımda kalan sarsıcı bir aşk hikayesi var. Komşumuzun kızı, sevdiği adamla evlenmesine izin verilmeyince kezzap içmişti. Apar topar hastaneye götürüp hayatını kurtarabildiler. Ama çok uzun süre ses tellerinden tedavi gördü. Amerika'ya kardeşinin yanına gitti ve orada yapılan müdahalelerle sesi az da olsa geri geldi. Ve bu acı hikaye mutlu sonla bitti. Sevdiği adamla evlendi. Çocukları oldu.   Ama içinde kezzap geçen her aşk hikayesi mutlu sonla bitmiyor. Yine benzer bir dönemde, gazetelerde, bir aşk hikayesinden ötürü yüzüne kezzap atılan şarkıcı Bergen'in hikayesi vardı. Benim gibi o dönem çocuk ya da genç olanlara göre aşk kezzap ikilisi korkulu rüya gibiydi. Kezzap gibi bir kimyasalın evlerde neden kullanıldığına ve bu kadar kolay erişilebildiğine bir türlü akıl erdiremedim. Biraz daha seyreltilmiş bir versiyonuna tuz ruhu deniyor. Oysa ruhu muhu yoktu bu meretin. Olsa olsa kötü ruh. Yakıp geçiyor.  Çocukluğumdaki Kezzap ve Bergen'le ilgili hikayeleri ...