Bereketli Toprakların İzinde-2 Mardin


Mezopotamya ovasının yüzük taşı diyorlar Mardin'e. Kurulduğu tepeden uçsuz bucaksız ovalara hakim. Yedi bin yıldır pek çok medeniyete, kavime ve dine ev sahipliği yapmış. Hepsinden güzellikler almış kendine. Şimdi bize onları cömertçe sergiliyor.

Diller ve dinler açısından çok renkli bir şehir. Çarşı pazarda Türkçe'nin yanı sıra Arapça, Süryanice ve Kürtçe konuşmalara şahit oluyorsunuz. Daracık sokaklarının her biri bir sürprizle karşılıyor sizi. Ya bir caminin avlusuna, ya bir kilisenin damına varıyor, tekrar tekrar uçsuz bucaksız ovanın manzarasına bakıyorsunuz. Eski Mardin şehrinde hiçbir yeni bina, apartman, TOKİ yok. Bu yüzden Türkiye'de eşi benzeri olmayan bir şehir.

Mardin'in her yer sarı taştan. Taş evler öyle bir mimari ile yapılmış ki hiç biri diğerini kapatmıyor. Büyük Mardin Oteli'nin terası şehri ters yönden seyretmek için en güzel noktalardan biri. Mardin'i keşfetmeye ise Mardin Müzesi'nden başlayabilirsiniz. Şehrin tam kalbindeki bu ihtişamlı binada Mardin tarihine dair ipuçları edineceksiniz. Birinci cadde olarak anılan müzenin de olduğu cadde, restoranlar ve kahve dükkanları ile dolu. Her dükkandan davetkar kokular gelirken kapıların önünde gelen geçene badem şekeri ikram ediliyor. Hatta bir dükkanın önünde birbirini tanımayan turistler ve Mardinliler halay çekiyor. Herkes birbiriyle barışık, huzur içinde. Onlarca yıl terör korkusu ile bölgeden soğutulan yerli turist artık Mardin'i yeniden keşfediyor. Sokaklar dolu, şehir canlı.

Mardin'de Süryani kültürü oldukça baskın. Süryaniler Hristiyan olan ilk kavimlerden biri. Fakat göç edenlerden geriye 40 kadar aile kalmış Mardin'de. Süryani kültürü turistik bir malzeme olarak da bolca karşımıza çıkıyor. Süryani kurabiyesi, Süryani şarabı, Süryani kahvesi...

Mardin'i keşfetmek istiyorsanız ana caddeden sapmak gerekiyor. Aşağı doğru Mardin'in çarşılarına, yukarı doğru ise dolambaçlı yollardan evlerin, camilerin, kiliselerin içinde çıkarak kayboluyor, sonra da tekrar uçsuz bucaksız ovayı görüyorsunuz.

Mardin'de görülmesi gereken onlarca cami, medrese ve kilise var. En önemlilerinden biri Ulu Cami Artuklular döneminde 1176 yılında inşa edilen dikdörtgen formda yalın bir bina. Minare ve kapılarındaki taş işçiliği görmeye değer. Unutmadan belirteyim, Mardin'de her tarihi binada karşınıza, çoğu çocuk yaşta gönüllü rehberler çıkıyor. Binayla ilgili bilgileri, bir iki efsaneyi ardı ardına sıralayıp inanılmaz profesyonel fotoğraflar çekiyorlar. Bu fotoğraf hileleri çok şaşırtıcı oluyor. Yanınızda bu gönüllü rehberler için sürekli bozuk para bulundurun.

Mezopotamya'yı kucaklayan cephesi ile Zinciriye Medresesi bir başka güzellik. 14. yüzyıl sonlarında inşa edilen bina yüzlerce yıl bir bilim ve kültür merkezi olmuş. Astrolojiden geometriye pek çok konuda alimler yetiştirmiş. Tekke ve zaviyelerin kapatılması kanunu ile Cumhuriyet döneminde atıl hale gelmiş. Size bolca fotoğraf malzemesi verecek bu eşsiz mimari şimdilerde DJ Mahmut Orhan'ın 6 Days şarkısının klibinde de fon olarak görünüyor. İ

Merkezin biraz dışında kalan Kasımiye Medresesi ise daha büyük ve kapsamlı bir eğitim ve ibadet merkezi. Fakat pek çok alanı turistlerin girişine kapalı durumda. 

Süryani ibadethanelerinin en önemlilerinden biri şehre 10 dakika mesafedeki Deyrülzafaran Manastırı. Süryani Ortodokslar  için hac niteliği taşıyor burayı ziyaret etmek. Hala ibadete açık ve yaklaşık 30 din adamı yaşıyor burada. Heybetli yapıdaki nakış gibi taş işçiliğini dikkatle incelemek gerekiyor. Gruplar halinde rehberle dolaşılabilen kilisenin bahçesinde Zaferan çayı içerek bekleyişinizi zevkli hale getirebilirsiniz.

Eğer mümkünse gezinizi Midyat'a kadar uzatın. Daracık sokakları ve sarı taş binaları ile bir başka cennet de Midyat. Mardin'in en karakteristik ilçesi ayrıca gümüş işlemeciliği "telkari"nin de anavatanı. Midyat'ın Mardin'den en önemli farkı ovada yer alması. O yüzden dolaşmak oldukça kolay. Eski midyat küçük bir alan. Önemli kilise ve konakları bir kaç saat içinde gezebilirsiniz. Şehrin 20 km dışındaki Mor Gabriel manastırı Süryani Ortodokslar tarafından 1700 yıl önce inşa edilen oldukça bütük bir eğitim ve ibadet merkezi. Süryanice mor, aziz demek. Kilise ve manastır adlarında bolca karşımıza çıkıyor. Mor Gabriel manastırı da burada eğitim gören gençlerin rehberliğinde gezilebiliyor. Her şeyden uzak bu manastırın bahçesinde oturup düyadanın tüm telaşından uzaklaşmak insana o kadar iyi geliyor ki...

Ama görülmesi gereken bir yer daha var. Yine Midyat'a 30 km mesafede ve Batman ili sınırlarında yer alan Hasankeyf'i görmeden dönmeyin. Kim bilir belki bir daha isteseniz de göremeyeceksiniz. Zira şu anda burada harıl harıl çalışan hafriyat kamyonları bir baraj gölü inşa ediyor. Dicle kıyısında bu mağrur antik kent onca itiraza rağmen baraj sularının altında kalacak. Akkoyunlular'dan kalan tek eser Zeynel Bey Türbesi olduğu yerden sökülüp yeni yaratılan şehre taşınmış. Sultan Süleyman Camisi'nin söküm çalışmaları başlamış. Hasankeyf'te pek çok mağara ve içlerinde binlerce yıllık tarih ise maalesef dinamitle patlatılarak dolduruluyor şu anda.

Burada oğlumun fotoğraflarını çekerken o büyüdüğünde böyle bir yer olmayacağını biliyor olmak çok acı geliyor bana. Turistleri ağırlamak için kurulan bir kaç çay bahçesi ve dükkan dışında Hasankeyf'te hayatın tadı tuzu kalmamış maalesef.

Güneydoğu seyahatimiz sular altında kalan Halfeti ile başlayıp aynı kadere doğru ilerleyen Hasankeyf'te son buluyor.


Konaklama

Mardin'de taş binaların içinde çok zevkli oteller yapılmış. Bunlardan en dikkat çekici olanı Mardius. 10 odalı otelde her şey orijinaline sadık kalarak yenilenmiş. Yeni Mardin tarafında standart şehir otelleri, Hilton gibi zincirler de mevcut ama eski Mardin'de bir taş konakta kalmak şehrin tadını sonuna kadar çıkarmak için ideal. Midyat'ta 1200 yıllık bir binada misafirlerini ağırlayan Kasr-ı Nehroz, Midyat'ın değerine değer katmış hoş bir mekan. Konaklama dışında da restoranına misafir kabul ediliyor.  


Yeme İçme

Mardin mutfağı bölge şehirlerinden çok farklı değil. Hatta benzer kültürlerden gelen Hatay ve Mardin'i ister istemez kıyasladığımda Hatay'ın fiyat kalite olarak açık ara farkla önde olduğunu söyleyebilirim.

Mardin'in en meşhur yemeği kaburga dolması. Hemen hemen tüm restoranlarda servis ediliyor. Bir de bölgenin ortak yemeği sembusek. (Bir tür kapalı lahmacun denebilir) Mardin'in turistler için en popüler mekanı Cercis Murat Konağı. Ana caddede tarihi bir binada Mardin mutfağı servis eden mekan turist gruplarına set mönüler verdiği için yer bulmak zor. Kaburga dolması gösterişli bir törenle servis ediliyor. Hemen karşısında nispeten daha yeni açılan Bağdadi de benzer bir restoran. Yöresel tüm yemekler şık sunumları ile geliyor. Ayrıca 7 kişilik canlı müzik grubu türkülerden sanat müziğine keyifli biz müzik ziyafeti veriyor. Cumbalı Ev nispeten daha az turistik ve lezzetin ön planda olduğu sıcak, güzel bir mekan. Akşamları tüm bu mekanlardan yayılan canlı müzik sesleri birinci caddeyi şenlendiriyor. 

Öğlen yemeği için Kebapçı Yusuf Usta'nın bıçak kıyması kebabı ya da Rıdo'nun pek salaş mekanını ziyaret edilebilir.

Ayrıca Midyat'a gidenler ünü dilden dile yayılan Kafros Pizza'yı es geçmemeli. Almanya'da uzun yıllar çalıştıktan sonra memlekete dönen bir Süryani pizza ustasının bu küçük mekanı kısa sürede fenomene dönüştü. 

Bir şeyler içmek için hoş dekorasyonu ile Sinek'in terası, yan yana Atilla ve Mezopotamya çay bahçeleri, Artuklu Üniversitesi Sosyal Tesisleri ilk aklıma gelenler. 

Eşlikçiler

Okuma: Mardinli yazar Murathan Mungan'ın Paranın Cinleri kitabını Mardin'den döndükten sonra okursanız tüm o mekanlar gözünüzde çok daha net canlanır

İzleme: Kadir İnanır'ın başrolünde olduğu Kapı filmi Süryani bir ailenin dramını anlatıyor. 

Dinleme: Mardin ile direkt ilgili olmasa da ben bu yolculuğa Souad Massi şarkıları ve Sezen Aksu'nun Deniz Yıldızı albümünü uygun buldum. Deniz Yıldızı'nın arka kapağında Hasankeyf mazarası var. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Mersin'i şehir olarak yaşamak

B Yüzü Şarkılarım

Kebapsız Adana