Kayıtlar

2017 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Tarihin arka sokaklarında: Tarsus

Resim
“Burası Avrupa’da olacak var ya, turistten geçilmez. Biz kıymetini bilmiyoruz” cümlesini kurdurtan yüzlerce kasaba,binlerce tarihi eser var Türkiye’de. Keşfettikçe insan hayıflanıyor, Avrupa seyahatlerine harcadığı para ve zamana. Neyse ki turizm şirketleri artık çok daha aktif bir şekilde Türkiye içi kültür turları yapıyor. 1 euro’nun 4 TL’yi geçtiği şu günlerde oldukça da ilgi görüyor yurtiçi turlar.  Tarsus Amerikan Koleji mezunları arasında Türk iş dünyasının önde gelen isimleri var Bu akımdan kısmetini maalesef alamayan ve fazlasıyla hak eden, arada sıkışmış bir yer Tarsus. Senelerdir, bir Amerikan Koleji’nin neden 1888 yılında buraya okul açtığını merak ederdim. Mesela neden Adana değil de bir ilçe olarak Tarsus? İlk bakışta Türkiye’nin sıradan bir ilçesi gibi Tarsus. 200 binin üzerindeki nüfusu ile oldukça kalabalık; ama hiç büyük bir yermiş hissi uyandırmıyor. Tarihi Tarsus bölgesi bir zaman tüneli gibi. Kleopatra’nın gelin olarak geldiği Tarsus’a girerken geçtiği k...

Kim olursan ol sevilecek şehir

Resim
Şehir hayatının hafta sonu standardı bir AVM’ye gidip dolaşmak oldu. Kime sorsanız aslında o kalabalık ve sanal aydınlık alanlara gitmek istemiyor ama başka çaresi yok. Dışarısı yazın çok sıcak, kışın çok soğuk ... İstanbul onca müze, sergi seçeneğine rağmen AVM’lere alternatif bulamıyorsa Anadolu şehirleri ne yapsın diyebilirsiniz. Oysa Anadolu şehirleri son yıllarda özellikle gençlere ve çocuklara kültürel anlamda bir çok seçenek sunuyor. Bunun en güzel örneklerinden birini de geçenlerde ziyaret ettiğim Konya’da gördüm. Hafta sonu için gittiğimiz Konya’dan, sekiz yaşındaki oğlum da gayet keyif aldı. Sanıldığının aksine şehir cami ve türbeden ibaret değil. Türkiye’nin en geniş ovasına kurulu Konya dolaşması kolay, huzurlu ve bakımlı bir şehir. Tabii ki şehri en özel kılan şey Mevlana Türbesi. Türkiye’nin en çok ziyaret edilen üçüncü müzesi unvanını taşıyan bu yapı, yerliden çok yabancı turistlerin akınına uğruyor. Bu sayede Konya da turist dostu bir şehir olmuş. Hizmet sektörü...

Kafkas Dağları’nın arasında gizli kimlikler...

Resim
Dedelerimin 150 yıl önce zorunlu terk ettikleri Gürcistan’a ayak basmak sonunda kısmet oldu. Aslında çocukluğum boyunca Gürcü kültüründen ve Gürcüce’den hiç haz etmedim. Bayramda aile büyüklerinin yaşadığı İnegöl’e gidince herkes Gürcüce konuşur, ben bir kelime bile anlamazdım. Bana zorla Gürcüce öğretmeye çalışırlardı. Bol kişnişli (Gürcüce kinzi) sarımsaklı, cevizli bulanık renkli Gürcü yemeklerinden nefret ederdim. İkinci adım olan Elguca ise o zamanlar en büyük sorunumdu. Bu isim tam anlamıyla başımın belasıydı. Zaten bir ismim varken buna ne gerek vardı? Durup durup babama kızar, 18 yaşıma gelince dava açıp bu ismi kimliğimden sildirme hayali kurardım. En katlanılmazı kimliğimi uzattığımda insanların “Elguca’nın anlamı ne” diye sormasıydı. Adım Mustafa olsa anlamı ne diye sormayacak. Oysa Mustafa’nın da anlamını bilmiyor ama olsun illa ki o “garip” adın ne olduğunu öğrenecek... İnsan olgunlaştıkça kendiyle, kökleriyle barışıyor. Önce Gürcü yemeklerini, sonra Gürcüce’yi, Gürcü ...

Paris'te 48 saat

Resim
Geçenlerde okuduğum Ian Littlewood’un Paris kitabındaki bir tanımlama çok hoşuma gitti. “Paris bize ikinci el olarak ulaşır. Çoğumuz önceden birilerinden Paris’i dinlemiş, birinin gözüyle gezmişizdir. O yüzden onu gördüğümüzde zaten kafamızda bir Paris vardır” İşte bu yüzden bir sürü arkadaşımda hayal kırıklığı yarattığını duymuşumdur Paris’in. “Nesi romantik, çok pis, çok kalabalık” gibi bir sürü eleştiri yapılır. Tarih boyunca nice büyük aşklara, savaşlara ve devrimlere ev sahipliği yapmıştır oysa ki. Neresine baksanız izlerini bulursunuz. Ama nasıl baktığınıza bağlı. Paris’in tadına bir iki günde varmak zor. Sunduğu onca güzelliğe bu zaman az. Zaten yapılması gereken turistik aktiviteler var. Eyfel’in önünde fotoğraf çektirmeden dönülmeyeceğine göre... Paris’te üç ay yaşamış ve çeşitli defalar gitmiş biri olarak sınırlı sürede Paris’in tadını nasıl çıkartabilirsiniz anlatmaya çalışacağım. Keşke daha fazla vaktiniz olsa detaylara girebilsek, ama madem az zamanınız var ve ilk ...

Derinlere işleyen bir ses: Souad Massi

Resim
Az bilinen bir şarkı ya da şarkıcı keşfedip çok sevdiğimde; sevdiğim insanlar da onu sevsin, daha çok bilinsin istiyorum. 2001’de Paris’te kaldığım dönemde keşfettiğim Souad Massi de öyle biri.  Souad Massi'yi ilk kez Fransız pop şarkıcı Marc Lavoine’in albümünde yer alan Paris isimli şarkıda keşfettim. Şarkı albümdeki pop sound’un aksine ud solosu ile başlıyor. İlk duyduğumda hipnoz olmuştum. Marc şarkıda Arap aksanlı bir kadınla düet yapıyordu. Adı Souad Massi. Çok sevdiğim arkadaşım Suat’la aynı adı taşıyor olması bile onu sevmek için bir sebep olabilirdi. Souad Massi’nin solo albümünü buldum hemen. Raoui (Hikaye anlatıcısı) adını taşıyordu. Kapağında boynunda gitarla bir kadın. Şarkılar çok sade. Bir gitar, ya da bir ud eşliğinde. Çoğu Arapça. Ve bir şarkısının da adı benim adım: Hayati. O günden beri takip ettiğim, dinlemeye doyamadığım, eve gelen her misafirime dinlettiğim bir sanatçı Souad Massi. Artık beş albüm...

Kebapsız Adana

Resim
İşim dolayısıyla Mersin'e yıllardır gelir giderim. Mersin'de havaalanı olmadığı için Adana'ya iner, Mersin'e oradan geçersiniz. Adana'nın ne havaalanı ne de Mersin'e giden yolu pek iç açıcı değildir. Kafamdaki üçüncü sayfa haberleri ve bu görüntüler birleşince Adana bana hiç cazip gelmezdi. Üç yıl öncesine kadar... 2014'te işim dolayısıyla Mersin'e yerleştim. Daha yeni  günlerde bizi İstanbul'dan ziyarete gelen misafirlerimizi yolcu ettikten sonra "Adana'da bir kebap yiyelim bari" diyerek bilmeden girdiğimiz Adana caddelerinde karışımıza çıkan Ziyapaşa Bulvarı bizi çok şaşırttı. Bildiğimiz Nişantaşı, Adana'ya gelmişti. Hem de caddeler daha güzel, yol dümdüz, kafeler cıvıl cıvıl, etrafta turunç ağaçları... Görüntü beni çok şaşırttı. Zaman içinde Adana'nın güzelliklerini keşfettim. Ramazanoğulları'ndan kalma hanlar ve camilerle tarihi mekanların yanı sıra, baraj gölü ile muhteşem bir de doğal güzelliği var Adana'nın. Ad...

İspanya'nın kuzeyindeki güzellikler: Bilbao ve San Sebastian

Resim
Türk Hava Yolları'nın yeni uçuş rotaları açması ve bunları da ekonomik fiyatlardan satıyor olmasının tadını en çok Bilbao'da çıkarttım. İspanya'nın kuzeyindeki Bask bölgesinin başkenti, 80'li yıllara kadar demir çelik sanayi ile sevimsiz bir şehirken şimdi bir cazibe noktası. Bizde belki örneği Eskişehir sayılabilecek bir değişim bu. Şehirden sanayinin temizlenmesi, yaratıcı ve cesur mimarlara verilen şans sayesinde yepyeni bir şehir olmuş Bilbao. Ortasından akan Nervion nehri, kenarındaki parklar, üzerindeki orijinal köprü ve heykeller ile çok yenilikçi, ama Plaza Moyua civarında klasik Avrupa şehir tadı taşıyan capcanlı bir şehir. Bilbao'nun refah seviyesi yüksek, yeme içme kültürü ise oldukça gelişmiş. Kuşkusuz şehrin çehresini en çok değiştiren şey ise 1997'de yapılan Guggenheim Müzesi . Başlı başına bir günlük ziyareti hak ediyor. Onun ilerisindeki Zubizuru Köprüsü ise 100 yıl sonrasına gitmişsiniz hissi veriyor. Oldukça cesur mimari eserler ama birbirle...

Billund, legolar üzerine kurulu bir şehir

Resim
Danimarka’nın ortasında küçücük bir kasaba. 6 bin kişi yaşıyor. Onları bir araya getiren şey ise Lego. Dünyanın en değerli markalarından biri olan Lego’nun mucidi Ole Kirk Christiansen ’in   bu kasabada büyümesi bu küçücük kasabayı bir anda anlamlı hale getiriyor. Eğer sizin de benimki gibi Lego “delisi” bir çocuğunuz varsa, bu kasabaya mutlaka gitmelisiniz. Türk Hava Yolları Billund'a her gün İstanbul’dan direkt uçuyor. Bilet fiyatlarları genelde makul. Biz 30 Ağustos tatilinde köprü yaparak dört günlük bir seyahat planladık. Billund Havaalanı ile Legoland’in arası bir iki kilometre civarında. Hatta çocuklar olmasa yürünebilecek bir yol. Konaklama seçenekleri çok değil. Legoland Hotel, Legoland oyun parkında direkt geçiş yapılan güzel bir konaklama seçeneği ama yer bulabilirseniz. Legoland’ten 500 metre ileride Hotel Propellen bir başka ideal seçenek. Legoland’in tam karşısında bir başka çocuk tatil cenneti Lalandia bulunuyor. Lalandia’nın hem bungalov evlerden oluşan o...

Biraz Pop, Biraz Sezen, Biraz Hayal Kırıklığı

Resim
Sezen Aksu, kariyeri boyunca albüm yayınlamaya hiç bu kadar ara vermemişti. Tam altı yıl sürdü bu kez. Bir kaç aydır, 2017’nin ilk günlerinde albümün çıkacağı haberleri yayılıyordu. Albümün adının “Biraz Pop Biraz Sezen” olduğunu duyunca şahsen beklentimi biraz düşürdüm. Popüler albümlerden sonra gözünü karartıp yeni arayışlara giren; mesela milyonlarca satan Hadi Bakalım’dan sonra Deli Kızın Türküsü gibi son derece radikal bir işle kaşımıza çıkmaya cesaret eden Sezen, bu sefer ne yapmış olabilirdi? Son on yıla bakarsak 2005’te çıkan Bahane eli yüzü düzgün, dopdolu gerçek bir Sezen albümüydü. Ardından eşe dosta verdiği şarkılardan derleme Yürüyorum Düş Bahçelerinde geldi. Sonra da Deniz Yıldızı ile şaşırttı bizi. Gayet kişisel, satış kaygısı gütmeyen bir albümdü bu da işte... Onno Tunç’u kaybetmesinin acısını Yol Arkadaşım’da, Hrant Dink’in vurulmasını Güvercin’de, dağlarda şehit olan askerlerin kaygısını Mehmet’de dile getirmişti. Bu ağır albümden sonra Sezen’in yeniden geniş kitle...